Vincent Willem van Gogh, 30 Mart 1853’te Hollanda’nın Groot Zundert kasabasında doğdu. Bölge papazı Theodorus van Gogh ile Anna Cornelia’nın altı çocuğundan ilkiydi. Vincent, doğumundan bir yıl önce ölü doğan kardeşinin adını almıştı. Bundan dolayı bütün çocukluğu boyunca yitirilmiş durumdaki başka birinin yerini dolduruyormuş duygusuna kapılmıştı. Okuma çağına gelince Groot Zundert köy okuluna, sonra da Zevenbergen’de yatılı okula yazıldı. Ortaokul için yatılı olarak Tilburg’a geçti. 1868’de eğitimini yarıda bırakarak Groot Zundert’e geri döndü.
1869’da amcası Cent aracılığıyla Paris merkezli sanat simsarı Goupil şirketinin Lahey’deki şubesinde çalışmaya başladı. Burada sanat yapıtlarının reprodüksiyonlarını satıyor, boş zamanlarında şehrin müzelerini geziyordu. 1873’te şirketin Brüksel ve Londra galerilerine gönderildi. Londra’da bir yıl çalışarak ilk çizimlerini yaptı. Ev sahibinin kızı Ursula Layer’e aşık oldu. Ursula’nın karşılık vermemesi, üzüntüden bunalıma girmesine neden oldu. Londra’daki yaşamı içine kapanık, işine karşı ilgisiz ve dini konularda çok okuyarak geçti. 1875’te Goupil şirketinin Paris şubesine atandı. İşe ilgisizliğinin devam etmesi işveren ile arasını açtı ve 1876’da Goupil’den ayrıldı.
Londra yakınlarındaki Ramsgate’te ve Londralı işçilerin yaşadığı mahallelerden Isleworth’de yedek öğretmen olarak çalıştı. Dine karşı olan eğilimi nedeniyle öğretmenlikten istifa ederek metodist bir rahibin yanında gönüllü vaiz ve öğretmen olarak görev yaptı. Kendini yoksul insanların kurtarılmasına adamaya kararlıydı. Yağmur, çamur, kar demeden aylarca aralıksız çalışma hem ruhen hem bedenen hastalanmasına yol açtı. 1876 Noel’inde Etten’deki ailesinin yanına geçti. Birkaç ay Dordrecht’teki bir kitapçıda çalıştı. Dinle ilgili bir meslek istediğinden teoloji okumak için Amsterdam’a gitti. Amcası Johannes’in yanında kalarak üniversite giriş sınavlarına hazırlanmaya başlasa da vazgeçerek ailesinin yanına döndü.
1878’de üç ayını Brüksel’de Flaman Hristiyan okulunda geçirdi. Rahiplik yapmak için Belçika’nın Fransa sınırı yakınlarındaki bir madencilik bölgesi olan Borinage’a gitti. Kömür maden işçileri arasında vaiz olarak çalışmaya başladı. Yoksulluk içinde yaşıyor, hastaları ziyaret ediyor ve madencilere İncil’den bölümler okuyordu. 1879’da aynı bölgedeki Wasmes’te vaiz olarak çalışmaya ve aynı hayatı sürdürmeye devam etti. Vaizlik mesleğine uygun olmadığı gerekçesiyle işine son verilince yine bir madencilik bölgesi olan Cuesmes’e geçerek gönüllü vaizlik yapmaya başladı. Yoksulluk içinde yaşamasına karşın yoksullara ve hastalara yardım edebilmek için çabalıyordu. Çok okuyor ve resme olan ilgisi gün geçtikçe artıyordu. Fakat bu yoğun tempo hastalanmasına neden oldu. Misyonerliği bırakıp ailesinin yanına geçmek zorunda kaldı.
1880’de madencilerin ve yaşadıkları ortamın pek çok resmini yaptı. Ressam olarak hayatına devam etmeye karar vermişti. Goupil’de çalışan kardeşi Theo ve Lahey’deki kuzeni ressam Anton Mauve’un da destekleriyle Sanat akademisinde anatomi ve perspektif dersleri almak üzere Brüksel’e taşındı. Burada Hollandalı ressam Anton van Rappard ile tanıştı ve dostluk kurdu. İlk çalışmaları ayrıntı eskizleri ve kendine yakın bulduğu Jean François Millet’den esinlendiği çizimler oldu.
Hollanda Yılları
1881’de ailesinin yanına döndü. Bir dul olan kuzeni Kee Vos-Stricker’a aşık olmuştu. Karşılıksız kalan bu aşk çekeceği derin acıların başlangıcı olmuştu. Kee'ye olan tutkusunu ailesine kanıtlamak için elini lamba alevinde yakmıştı. Kee'den vazgeçmeyi reddetme inadı ailesi ile olan uyuşmazlığını gün geçtikçe yoğunlaştırmış ve bir kez daha ailesinden ayrılmasına neden oldu.
1881 Kasım’ında Lahey’e taşındı. 1882’nin ilk aylarında ressam kuzeni Mauve ile aynı semtte yaşamaya başladı. Mauve’dan resim teknikleri öğreniyordu. Birlikte çalıştıkları birkaç aydan sonra araları bozuldu. Bu dönemde hayatında çok önemli bir yeri olacak Clasina Maria “Sien” Hoornik ile tanıştı. Sien beş yaşında kızı ile yaşamakta ve hamileydi. Onu evine alarak birlikte yaşamaya başladı. Van Gogh Sien’in yeni doğan erkek çocuğunun da bakımını üstlendi. Ailesi ve dostları bu ilişkiye karşı çıkmış ve ayrılması yönünde sürekli baskı yapıyorlardı. Theo’nun telkinleriyle bir yıldır birlikte yaşadığı Sien’den ayrıldı.
Lahey'den ayrılarak Hollanda’nın kuzeyindeki Drente'de bir kaç ay geçirdikten sonra 1883 Aralık’ta iki yılını geçireceği Nuenen'deki ailesinin yanına döndü. Ailesi ona destek olabilmek için eve yakın bir atölye tutmuştu. Margot Begemann adlı komşu kızı ile ilişki yaşamaya başladı. İki ailenin karşı çıkması ve kızın intihara teşebbüsü yüzünden bu aşk macerası da sona erdi. Bu dönemde genellikle karanlık renklerin hakim olduğu 200 kadar resim yaptı. Köylüler, dokumacılar ve manzara konuları üzerinde çalışmıştı.
Van Gogh 1885 Mayıs’ında ilk dönem yapıtlarını temsil eden ve Hollanda döneminin başyapıtı olarak görülen “Patates Yiyenler” tablosunu yaptı. Aynı yıl babası Theodorus van Gogh’un ölümüyle sarsıldı. Neunen’deki yaşam koşullarının güçleşmesi sebebiyle kasımda Anvers’e taşındı. Kardeşi Theo’nun yardımıyla küçük bir tavan arası tuttu. Bu dönemde müzeleri gezdi ve barok sanatın büyük ustası Peter Paul Rubens’in yapıtlarını görüp etkilendi. Etkisi ilerideki resimlerinde görülecek olan süslemeci, çok renkli biçemine önayak olan Japon ahşapbaskılarla tanıştı. Güzel Sanatlar Okulu'na yazılmasına rağmen akademik öğretim yöntemleriyle uyuşamadığı için kısa sürede ayrıldı.
-Paris-
Şubat 1886’da Paris’e gitti. 1888’e kadar iki yıl boyunca kardeşi Theo ile yaşadı. Ressam Fernand Cormon’un atölyesinde eğitim almaya başladı. İlk dönem resimlerindeki işçi, köylü konularından burada gördüğü eğitim sırasında uzaklaştı. Henri de Toulouse-Lautrec ve Emile Bernard’la olan dostluğu da bu atölyede başladı. Paris’te bu dönemde izlenimcilik akımının son dönemleri yaşanırken yeni izlenimciliğin ilk adımları atılmıştı. Van Gogh, Theo aracılığıyla Paul Gauguin, izlenimciliğin ustası Camille Pissarro ve diğer izlenimcilerle; Puantilist (noktacı) stilin ustaları Georges Seurat ve Paul Signac’la tanıştı. Signac ile yakın arkadaş olmuş ve noktacı tarzın etkisinde resimler yapmıştı. Bu dönemde genel olarak vazoda çiçek konularını işlemiş ve portre üzerine de yoğunlaşmıştı. Japon ahşapbaskılardan aldığı ilhamla yaptığı “Père Tanguy” portresi Paris döneminin simgesi sayılabilecek nitelikte bir eserdi. Paletindeki renkler canlanmaya başlamış, renk kullanımı ve fırça hakimiyeti artık özgün kimliğinin göstergesi olmuştu.
-Arles-
Van Gogh Paris’te geçirdiği iki yılın ardından 20 Şubat 1888’de Güney Fransa’daki Arles’a taşındı. Üç ay kadar kalacağı Carrel Otel-Restoran’da bir oda kiraladı. Yepyeni umutlarla doluydu. Uzakdoğu kültürüne ilgisi artmış ve Japon manzaralarını andıran çiçek ve ağaç resimleri yapmaya başladı. Arles’ın en güneyindeki kanala sık sık giderek Langlois Köprüsü'nün iki ayrı resmini yaptı.
Mayısta Café de la Gare’in üst katında bir odaya geçti. Aynı zamanda Lamartine Alanı'ndaki dört odalı Sarı Ev'i kiralayarak atölye olarak kullanmaya başladı.
Haziranda Saintes Marie de la Mer köyüne yaptığı bir haftalık gezi sonrası tekneler üzerine çalışmaya başladı.
Ağustos ayı boyunca Paris’teki resimlerinde görünen Ayçiçekleri temasını olgunlaştırarak başyapıt olacak eserlerini ortaya koydu.
Eylülde uzun süredir sanatçıların buluşma merkezi olmasını düşlediği Sarı Ev’e yerleşti. Geceleri açık havada resim yapmaya da başlamıştı.
Ekim 1888’de sanatına hayran olduğu ressam arkadaşı Paul Gauguin, Theo’nun aracılığıyla Arles’a geldi. İki sanatçı, ressamlar topluluğu oluşturma düşünde birleşiyorlardı. Birlikte geçirdikleri süre içinde zaman zaman aynı konulara yöneldiler, bu noktada görsel deneyimlerini yorumlayışlarındaki farklılık daha da belirgin hale geldi. Ortak çalışmaya başlamalarıyla aralarının açılması uzun sürmedi.
Paul Gauguin ile iki aya yakın birliktelik, Aralıkta Van Gogh’un bunalıma girmesi sonucunda sol kulağını kesmesi ile sonlandı. Gauguin Arles’tan ayrıldı. Van Gogh ise birkaç hafta hastanede yattı. Ocak 1889’da “Sarı Ev”e döndü.
Şubatta uykusuzluk, üsteleyen sanrılar, zehirlenme paranoyası nedenleriyle hastaneye dönmek zorunda kaldı. Arles halkının imzalarıyla hastaneye kapatılması kararlaştırıldı. Aynı dönemde Van Gogh, Theo’nun Paris’te evlenmek üzere olmasından da kaygılanıyordu. Hastanede yaşadığı sıkıntılardan arınmak için resim yapmaya devam etti. Renk ve kalın boya kullanımının yoğunlaştığı Arles resimlerini neredeyse tamamen renge teslim etmişti. Yepyeni renk dizileri meydana getiriyor, yalnız fırça ile yetinmiyor; spatülle, parmaklarıyla veya boya tüpünü olduğu gibi kullanarak çalışıyordu.
-Saint Rémy-
8 Mayıs 1889’da Vincent 36 yaşındaydı ve Arles’dan 25 kilometre uzaklıkta, Saint Rémy’de Saint-Paul-de-Mausole akıl hastanesine, kendi isteğiyle yatmıştı. Geleceğe yönelik bütün umutları, bütün tasarıları yıkılmıştı. Kardeşi Theo hastanede, biri yatak odası ve diğeri stüdyo olmak üzere iki oda tuttu. Koğuş sorumlusu gözetimi altında dışarıda resim yapmasına izin veriliyordu ve bu dönemde çoğunlukla manzara resimleri yapmıştı. Resimlerinde gerçek devinimi keşfettiği; renkten çok ritme, harekete önem verdiği görülüyordu. Gökyüzü ile yeryüzünü bir bütün halinde kaynaştırıyordu. Bu özellikleri Haziran’da yaptığı en önemli ve sıradışı resimlerinden “Yıldızlı Gece” başyapıtında birarada kullanmıştı. 1889 sonlarında açık havaya çıkıp resim yapamadığı zamanlarda ya yarım kalmış resimlerini tamamlıyor ya da kendi resimlerinin veya başka ressamların yapıtlarının kopyalarını yapıyordu.
1890 yılının Ocak ve Şubat aylarında, Theo’nun oğlunun dünyaya gelişi ve ona Vincent adının verilmesi gibi kendisini çok heyecanlandıran olaylar yaşamıştı. Ayrıca bir sanat dergisinde, van Gogh’la ilgili ilk kez, üstelik olumlu ve kapsamlı bir yazı çıkmıştı. Brüksel'de “Kırmızı Üzüm Bağı” eserinin satıldığı haberinin hemen ardından ağır bir nöbet geçirmişti.
- Auvers sur Oise -
Sağlığı biraz düzeldikten sonra yaklaşık bir yılını geçirdiği hastaneden ayrılmaya karar verdi. Paris'e kardeşini ve ailesini görmeye gidip orada kısa bir süre kaldıktan sonra Mayıs 1890’da Paris yakınlarındaki Auvers sur Oise’a taşındı. Ravoux Konukevi'nde kendine bir oda kiraladı. Burada tıp doktoru ve amatör ressam Gachet, Van Gogh’a göz kulak oluyordu. Kısa zamanda aralarında sıkı bir dostluk da kurulmuştu. Bu arada yoğun olarak çalışmaya devam etti. İki ay içinde “Auvers’deki Kilise” ve “Dr. Gachet’nin Portresi” başyapıtlarının arasında olduğu sekseni aşkın resim yaptı. Bu resimlerde de hareket noktası renkten çok ritimdi. Bütün resimlerindeki belirgin fırça vuruşları bu çalışmalarda da vardı. Kıvrak hatlar, helezonlar, daireler yine dikkatleri çekiyordu.
Vincent’ın mutlu dönemi pek uzun sürmedi. Yaşamını sürdürebilmek için parasal ve manevi desteğine her zaman gereksinim duyduğu kardeşi Theo, büyük sıkıntılar yaşıyordu. Bu duruma çok üzülen Vincent, temmuz ayında kardeşini görmeye kısa süreliğine Paris’e gitti. Gachet’yle de arası bozulmuştu. Tüm çevresiyle ilişkisi kötüye gidiyor; onu şimdiye kadar yaşama bağlamış olan çalışabilme umudu yok oluyordu. Ölümünden kısa bir süre önce, o günlerdeki ruh durumunu yansıtan “Buğday Tarlasında Kargalar” resmini yaptı.
Van Gogh, 27 Temmuz’da kendini göğsünden vurmuş, geç saatlerde eve dönüp odasına kapanmıştı. Haberi alan kardeşi Theo yanına gelse de Van Gogh iki gün sonra 29 Temmuz 1890’da hayatını kaybetti.
Yararlanılan Kaynaklar;
Gombrich, E.H., (2002). Sanatın Öyküsü, Üçüncü Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Farthing, S.,(2014). Sanatın Tüm Öyküsü, İkinci Baskı, Hayalperest Yayınevi, İstanbul.
Turani, A., (2010). Dünya Sanat Tarihi, On Dördüncü Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Güvemli, S., (2005). Sanat Tarihi, Dördüncü Baskı, Varlık Yayınları, İstanbul.
Altuna, S., (2013). Ünlü Ressamlar Hayatları ve Eserleri, Birinci Baskı, Hayalperest Yayınevi, İstanbul.
Lunday, E., (2013). Büyük Sanatçıların Gizli Hayatları, Beşinci Baskı, Domingo Yayınevi, İstanbul.
Yetkin, S.K., (2007). Büyük Ressamlar, Birinci Baskı, Palme Yayıncılık, Ankara.
Walther, I.F., (2005). Van Gogh, Birinci Basım, Taschen/Remzi Kitabevi, İstanbul.
Spence, D., (2015). Büyük Ressamlar Van Gogh, Üçüncü Baskı, Beta Yayınları, İstanbul.
Eroğlu, Ö., (2014). Üç Postempresyonist Ruh Cézanne-Van Gogh-Gauguin, Birinci Baskı, Tekhne Yayınlar, İstanbul.
Çev: Kür, P., (2006). Theo'ya Mektuplar, Dördüncü Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
1853 30 Mart’ta Hollanda’nın Kuzey Brabant şehrinin Groot Zundert kasabasında doğdu.
1857 Kardeşi Theodorus (Theo) doğdu.
1861-1864 Zundert’teki köy okulunda okudu.
1864 Zevenbergen’deki özel yatılı okula yazıldı.
1866-1868 Tilburg’da yatılı okudu. 1868 Okulu bırakıp Groot-Zundert’e geri döndü.
1869 30 Temmuz’da Lahey’deki resim alım-satımcısı Goupil ve Ortakları Şirketi’ne girdi.
1871 Babası, rahip olarak Brabant’daki Helvoirt’a atandı, ailesiyle birlikte oraya taşındı.
1872 Tatilini ailesiyle geçirdi. Kardeşi Theo ile aralarındaki yoğun mektuplaşma bu dönemde başladı.
1873 Ocakta Goupil’in Brüksel’deki galerisine; mayısta Londra’daki galerisine gönderildi. Haziranda ev sahibinin kızı Ursula’ya aşık oldu.
1874 Yaz tatilini Helvoirt’ta ailesiyle geçirdi. Temmuzun ortasında Londra’ya döndü.
1875 Mayısta Paris’e atandı. Ekimde babası Theodorus, Breda yakınlarındaki Etten’e atandı.
1876 Nisanda Goupil’den ayrıldı. Londra yakınlarındaki Ramsgate’de yedek öğretmen olarak çalışmaya başladı. Temmuz-aralık ayları arasında Isleworth’de yedek öğretmen olarak çalışmayı sürdürdü. Daha sonra Metodist bir vaizin yanında gönüllü vaiz ve öğretmen olarak görev yaptı. Noel’de Etten'deki ailesinin yanına gitti.
1877 Ocak-Nisan ayları arasında Dordrecht’teki bir kitapçıda çalıştı. Mayısta Teoloji Fakültesi’nin giriş sınavına hazırlanmak üzere Amsterdam’a gitti.
1878 Temmuzda sınavlar için çalışmaktan vazgeçerek Brüksel’deki Din Okuluna (Evangelical School) gitti. Aralıkta rahip olabilmek uğruna, Belçika’nın Fransa sınırı yakınlarındaki bir madencilik bölgesi olan Borinage’a gitti.
1879 Ocakta Wasmes’da, altı aylığına, geçici vaiz olarak iş buldu. Temmuzda vaizlik mesleğine uygun olmadığı gerekçesiyle işine son verildi. Buraya yakın olan Cuesmes’de kendi hesabına çalışmayı sürdürdü. Çok okuyor, resim yapıyor, resme olan ilgisi her gün daha çok artıyordu.
1880 Temmuz-ağustos ayları arasında ressamlığı meslek edinmeye karar vererek, maden işçilerini çizmeye başladı. Ekimde Sanat Akademisi’nde anatomi ve perspektif dersleri almak üzere Brüksel’e gitti. Kasımda Hollandalı ressam Rappard’la tanıştı.
1881 Nisanda Etten’e ailesinin yanına döndü. Kocasını yitiren kuzeni Kate (Kee) Vos-Stricker ile umutsuz bir gönül ilişkisi yaşadı. Aralıkta Lahey’e yerleşti. Lahey ekolünün başarılı ressamlarından Anton Mauve’dan resim dersleri aldı.
1882 Ocakta sokak kadını olan Clasina Maria Hoornik (Sien) ile tanıştı. Yazın ailesi, babasının papaz olarak atandığı Neunen’e taşındı. Sonbaharda manzara resimleri, doğadan çizimler yaptı. Kışın, çeşitli çizimler ve portrelerle uğraştı. Huzurevinde kalan yaşlıların, Sien’in ve yeni doğan çocuğunun portrelerini yaptı.
1883 Eylül-Kasım ayları arasında Sien’den ayrılmaya karar verdi. Kuzeyde bir taşra kasabası olan Drente'ye tek başına gitti. Aralıkta Nuenen’de ailesinin yanında kaldı.
1884 Rappard onu görmeye geldi. Komşu kızı Margot’yla ilişkisine iki aile de şiddetle karşı çıktı. Margot intihara kalkıştı. Çalışan köylüler, dokumacılar ve manzara konuları üzerinde çalıştı.
1885 Martta babası Theodorus öldü. Nisan-Mayıs ayları arasında Hollanda döneminin başlıca yapıtı olan Patates Yiyenler’i tamamladı. Yapıtın bir taşbaskısını Rappard’a gönderdi. Rappard’ın resme yönelik olumsuz eleştirileri dostluklarını sona erdirdi. Kasımda Antwerp'e taşındı. Müzeleri gezdi, en çok Rubens'den etkilendi. Kenti gezerken Japon ahşapbaskıları görüp satın aldı.
1886 Şubat ayında Paris’e gitti. Theo ile birlikte Rue de Laval’de oturdu. Carmon Atölyesi’nde çalışmaya başladı. Haziran ayında Theo ile birlikte Montmartre’a, 54 Rue Lepic adresine taşındı.
1888 Şubatta Paris’ten ayrılarak Arles’a gitti. Orada, Carrel adlı lokantanın üstünde bir odaya yerleşti. Martta Japon manzaralarını andıran çiçek ve ağaç resimleri yapmaya başladı. Mayısta Lamartine Alanı'ndaki Sarı Ev'i kiraladı. Haziranda Saintes-Marie-de-la-Mer’e yaptığı geziden sonra tekneler üzerine çalıştı. Ağustosta kasabanın postacısı Joseph Roulin ile arkadaş oldu, portresini yaptı. Bir dizi ayçiçeği resmi yaptı. Eylülde Sarı Ev’e taşındı. Ekimde Gauguin, Arles’a geldi. Aralıkta Theo, Johanna Bonger ile nişanlanacağını haber verdi. 23 Aralık, ruhsal bunalım geçirdi ve kulağını kesti. İki hafta hastanede yattı.
1889 Ocakta hastaneden eve döndü. Kısa bir süre sonra yeniden çalışmaya başladı. Bandajlı kulağıyla iki otoportre yaptı. Şubatta uykusuzluk ve üsteleyen sanrılar nedeniyle hastaneye dönmek zorunda kaldı. Martta Arleslılar’ın imza toplaması üzerine, yeniden hastaneye dönmek zorunda kaldı. Nisanda Theo, Johanna Bogner’le evlendi. Mayısta kendi isteğiyle Saint Rémy’de Provence yakınlarındaki Saint-Paul-de-Mausole’da bir akıl hastanesine yattı. Haziran sonunda selvi resimleri yapmaya başladı. Aralıkta ağır bir nöbet geçirdi.
1890 Ocakta Mercure de France dergisinde, Albert Aurier’in Vincent’in yapıtlarını öven bir yazısı yayımlandı. Theo’nun oğlu doğdu, adını Vincent Willem koydular. Şubatta yaptığı Çiçek Açan Badem Ağacı adlı resmi yeğenine adadı. Martta Kızıl Üzüm Bağı adlı tablosu Brüksel’de satıldı. Mayısta sağlığı biraz düzelince Paris'e, Theo’nun ailesini görmeye gitti. Mayısta Paris yakınlarında Auvers-sur-Oise'a yerleşti. Haziranda Auvers’deki Kilise’yi yaptı.Temmuzda fırtınalı bir göğün altında uzanan tarlaların büyük boyutlu resimlerini yaptı. Ayın 23’ünde son mektubunu yazdı. 27 Temmuz’da kendini tabancayla vurdu ve 29 Temmuz’da öldü. Auvers’deki mezarlığa gömüldü.
Vincent van Gogh'un 1887 ile 1890 arasında ünlü ressamların eserlerinden yaptığı kopyalar, sanatında önemli bir yer teşkil eder.
Bu çalışmalar ne birer kopya ne de orijinallerin versiyonuydu. Sanatçının kendi koleksiyonunun önemli parçalarını oluşturuyordu. Klinikte kapalı kalması ve model bulmakta zorlanması Van Gogh’un bu alana meyletmesine neden olmuştur.
Vincent van Gogh'un 1887 ile 1890 arasında ünlü ressamların eserlerinden yaptığı kopyalar, sanatında önemli bir yer teşkil eder. Kardeşi Theo’nun Paris’ten gönderdiği siyah-beyaz taş baskıları, reprodüksiyonları ve ahşap baskıları kullanarak Rembrandt van Rijn, Eugène Delacroix ve Jean-François Millet gibi ressamların yapıtlarını renkli tablolara dönüştürmüştü.
Van Gogh kopyaların amacını kardeşi Theo’ya mektuplarında şöyle açıklar:
“Kopyalar yapmanın olağanüstü ilgimi çektiğine seni temin edebilirim; şimdilik hiçbir modelim olmadığı için, figürü gözden kaçırmamamı sağlayacaktır.”
Ayçiçekleri, Vincent van Gogh'un en ünlü eserlerindendir. Van Gogh 1880’lerin sonlarında, bir dizi göz kamaştırıcı ayçiçeği resimleri yapmaya başlar. Ayçiçekleri sıklıkla dönüp çalıştığı ve en sevdiği temalardan biri olur.
On yedi yıl boyunca kardeşi Theo' ya yazdığı mektuplar, Van gogh'un yaşamından ve ürettiği tablolar hakkında kesitler sunmaktadır. Vincent van Gogh, doğmadan önce ölen abisinin ismini almış, iç dünyasında psikolojik sıkıntılar yaşamış, yaptığı eserler yaşamı boyunca değer kazanmamış...
Vincent van Gogh Şubat 1888’de Güney Fransa’daki Arles şehrine taşınmıştı. Eylül’de yerleştiği Sarı Evi’ne ressam arkadaşı Gauguin gelmiş iki ay kadar beraber yaşayıp ortak çalışmalar yapmışlardı. Bu dönemde genellikle manzara resimleri yapmış ve tamamen doğaya odaklanmıştı. “Yıldız Gece” başyapıtı Van Gogh’un doğrudan doğanın betimlenmesinden yola çıkmayan, sanatçının düş gücünden ortaya çıkmış ender birkaç resminden biriydi.
"Gözlerim hâlâ yorgun gerçi, ama aklıma yeni bir resim fikri geldi, eskizini çizmeden edemedim. İşte bu. Otuz numara bir tuval olacak bu da. Bu kez yalnızca yatak odamı yapacağım". Vincent van Gogh Paris’te geçirdiği iki yılın ardından 20 Şubat 1888’de Güney Fransa’daki Arles’a taşındı. Üç ay kadar kalacağı Carrel Otel-Restoran’da bir oda kiraladı...
Sanat tarihinin en çok bilinen tabloları, farklı bir bakış açısıyla yeniden ele alınmış. Johannes Vermeer, John Singer Sargent, François Boucher, Gustav Klimt, René Magritte gibi dünyaca ünlü ressamların tabloları, oyuncu Nicole Kidman, Julianne Moore, Jessica Chastain, model Naomi Campbell, Laetitia Casta ve müzik dünyasından Nicki Minaj gibi pek çok tanınan ismin verdikleri pozlarla biraraya gelmiş ve yeniden yorumlanmış...
Rusya’nın Saint-Petersburg kentinde Marfa Pastanesi'nin kurucusu ve kek ustası olan Nastasya Chernogrivova, birbirinden ilginç kekler ile pastalar yapıyor. Yaptığı lezzetli pasta ve keklerini dünyaca ünlü sanat eserleri ile birleştirerek Dali, Degas, Monet, Klimt ve Van Gogh gibi ünlü ressamların tablolarıyla süslü pastalar yaratmış oluyor.
Nastasya Chernogrivova, pastaların tamamını sipariş üzerine yaparak tasarımlarını her seferinde yeniden yapmak zorunda kalıyor. Bu eşsiz ve özel pasta tasarımlarını “marfa_torts” adlı instagram hesabından paylaşıyor.
Hollandalı art izlenimci ressam Vincent van Gogh, batı dünyası sanat tarihinin en tanınmış ve en etkili şahsiyetlerinden biridir. Hayatı boyunca yaşadığı sıkıntılar ve geçirdiği travmatik nöbetler yüzünden intihar ederek yaşamına son vermiştir. Böylesine sıkıntılı bir hayatı olan ressamın yaşamı bir çok film, belgesel ve diziye konu olmuştur.
Tumblr.com sitesinde Paintters.co adlı kullanıcının bir çok ressama ait siyah beyaz fotoğrafları ile ilgili yapmış olduğu çalışmalarının bir kısmından örnekler...
Gareth EVANS adlı sosyal medya ve bloger uzmanı pandemi sürecinde Dünya’da 2020 yılında google'dan en çok hangi sanatçıların arandığını bulmak istedi. EVANS Her ülkeye göre aranan en popüler olan sanatçıları da dünya haritası üzerinden gösterdi.
Sanatçının görünüşünü, kişiliğini ve ruh halini yansıtan otoportreler, hem yapıldıkları çağın hem de sanatçının içinde yaşadığı ortama özgü özellikleri taşımaktadırlar. Rembrandt, Van Gogh, Picasso, Munch ve Otto Dix gibi birçok ünlü ressam otoportresini yapmıştır. Her biri bu otoportrelerde kendine has çizgileri kullanmıştır. Ressamların paletleri ve resimleri arasındaki bağlantı, paletlerin üzerindeki boyalar onların kişisel tarzlarını ve tekniklerini göz önüne sermektedir.
Sanatsal yeteneği, ancak ölümünden sonra fark edildi. Bir zamanlar görmezden gelinen Vincent van Gogh (1853-1890) sanatın geçirdiği değişim süreci içinde hayatı ve yapıtlarıyla büyük değer kazandı. Yirmi altı yaşında resme başlamış, otuz yedisinde ise hayatını kaybetmişti. On yıllık sanat hayatında birçok sanatçının bir asırlık ömre bile sığdıramayacağı kadar eser bırakmıştı.
Otuz yedi yıllık ömrünü çok farklı psikolojik durumlarda geçiren Vincent van Gogh (1853-1890), özellikle düş kırıklıkları karşısında çok bocalamıştı. Kendini sanatına adamış sanatı ve yaşamı ayrılamaz bir bütün olmuştu. Otoportrelerinde de ruhunda neyi yaşamışsa onu yansıtmıştı.
Vincent van Gogh'un “Selvili Buğday Tarlası”, “Sarı Ev” ve “Hasat” resimlerinden örnekler ile çalışmalarındaki detaylar, renk geçişleri ve fırça darbeleri;
Vincent van Gogh’un yaşamı ve sanatı iç içe geçmiş bir bütündü. Resimleri yaşamının tuvale yansımalarıydı. Paris dönemine kadar yaptığı ilk resimlerindeki atmosfer karanlıktı. Paris’te geçirdiği iki yıl kendini en iyi hissettiği dönem oldu. Paletindeki renkler canlanmaya başlamıştı. Renk kullanımı ve fırça hakimiyeti özgün kimliğini yansıtmaya başlamıştı. Renk ve kalın boya kullanımının yoğunlaştığı Arles resimlerini neredeyse tamamen renge teslim etmişti. Fırça ile yetinmiyor; spatülle, parmaklarıyla veya boya tüpüyle yeni renk dizileri meydana getiriyordu. İleriki dönemlerinde ise gerçek devinimi keşfederek renkten çok ritme, harekete önem verdiği görülüyordu.
Hollandalı post-empresyonist ünlü ressam Vincent van Gogh (1853-1890), otuz yedi yıllık yaşamının sadece son on yılında resim yapmıştı. En ünlü resimleri arasından aynı temanın çizim ve yağlı boya örnekleri;