Yıldızlı Gece, 1889, Tuval üzerine yağlı boya, 73.7 x 92.1 cm, Museum of Modern Art, New York, ABD.
Vincent van Gogh Şubat 1888’de Güney Fransa’daki Arles şehrine taşınmıştı. Eylül’de yerleştiği Sarı Evi’ne ressam arkadaşı Gauguin gelmiş iki ay kadar beraber yaşayıp ortak çalışmalar yapmışlardı. Aralık’ta aralarındaki bir tartışma, Van Gogh’un sol kulağını kesmesiyle sonuçlanacak bir bunalım geçirmesine neden olmuştu. Gauguin Arles’tan ayrılmış Van Gogh ise hastaneye kaldırılmıştı. Birkaç haftalık tedavi sonrası Ocak 1889’da taburcu edilmişti. Şubat’ta hastalığının nüksetmesiyle hastaneye dönmek zorunda kalmıştı. Ağırlaşan durumunu kabullenen Van Gogh, Mayıs’ta Arles’tan 25 kilometre uzaklıkta Saint Rémy’de Saint-Paul-de-Mausole akıl hastanesine, kendi isteğiyle yatmıştı. Yaklaşık bir yıl sonra, koğuş sorumlusu gözetimi altında dışarıda resim yapmasına izin verilmişti. Bu dönemde genellikle manzara resimleri yapmış ve tamamen doğaya odaklanmıştı. Yinelenen yeni konusu olan selvi ağacını bu dönemdeki hemen hemen bütün resimlerinde kullanmıştı. Resimlerinde gerçek devinimi keşfettiği; renkten çok ritme, harekete önem verdiği görülüyordu. Son sınırlarına kadar ince ince ayrıntılandırılmış özellikler göze çarpıyordu. Birbirine dolanan, dalgalı yuvarlaklar ve kısa, keskin fırça dokunuşlarıyla oluşturulan karmaşık taramalar yer alıyordu. Gökyüzü ile yeryüzünü bir bütün olarak kaynaştırıyordu. Bu özellikleri Haziran’da yaptığı en önemli ve sıradışı resimlerinden “Yıldızlı Gece” başyapıtında birarada kullanmıştı. Bu tablo Van Gogh’un doğrudan doğanın betimlenmesinden yola çıkmayan, sanatçının düş gücünden ortaya çıkmış ender birkaç resminden biriydi.
Resimde gök ve yer arasında geniş bir sınır görülüyordu. Bu sınırı, diyagonal fırça darbeleriyle oluşturulan ufkun üzerindeki geniş bir ışık kuşağı oluşturuyordu. Resimdeki asıl olay gökyüzündeydi ve burada evrensel bir olay gerçekleşiyormuş gibiydi. Her şey dairesel hareket halindeydi. Sadece sarı kısımları ışıkla çevrelenen on bir parlak yıldız değil, koyu mavi gökyüzü de bu harekete katılmıştı. Devasa iç içe geçmiş iki sarmal, bulutsu bir şekilde içe doğru hareketlenirken; sağ üstte gerçek ötesi turuncu bir ay, büyük bir güneşle birleşerek onu çevrelemişti.
Van Gogh yaşadığı gerçeklikten kopmadığını yeryüzünde betimlemişti. Öndeki manzara, akıl hastanesindeyken etrafını saran unsurlardı. Dağların ve servilerin altında Saint Rémy kasabası civarındaki köy görülüyordu. Yeryüzünde seçtiği öğelerle gökyüzüne karşıt bir durum meydana getiriyordu. Kısa, kesik fırça dokunuşlarıyla betimlenen kuzeyi hatırlatan sessiz kasaba, gökyüzündeki yuvarlak biçimlerle karşıtlık oluşturuyordu. Pencerelerdeki dörtgen biçimleriyle küçük sarı ışıklar, yıldızlarla olan karşıtlığa etki yapıyordu. Kuzey kiliselerini anımsatan sivri tepeli çan kulesi, ufuk çizgisine doğru dalgalanarak yükselen dağlar, koyu bir alev gibi olan karanlık selviler göğe doğru yükseliyordu. Dikeylik, yeryüzüne hakim olmuş, gökyüzündeki sarmal bulutsularla karşıt bir oluşum meydana getirmişti.
“Yıldızlı Gece” Van Gogh’un doğanın sonsuzluğunu anlatabilme çabası olarak değerlendirilebilecek bir başyapıttı.
Van Gogh’un “Yıldızlı Gece” eserine ait ürünler
Yararlanılan Kaynaklar;
Walther, I.F., (2005). Van Gogh, Birinci Basım, Taschen/Remzi Kitabevi, İstanbul.
Altuna, S., (2013). Ünlü Ressamlar Hayatları ve Eserleri, Birinci Baskı, Hayalperest Yayınevi, İstanbul.
Eroğlu, Ö., (2014). Üç Postempresyonist Ruh Cézanne-Van Gogh-Gauguin, Birinci Baskı, Tekhne Yayınlar, İstanbul.
Bell, J., (2009). Sanatın Yeni Tarihi, Birinci Baskı, NTV Yayınları, İstanbul.
Spence, D., (2015). Büyük Ressamlar Van Gogh, Üçüncü Baskı, Beta Yayınları, İstanbul.