Johannes ya da Jan Vermeer, 1632’de Digna Balthasars ve Reynier Jansz çiftinin çocukları olarak Hollanda’nın Delft şehrinde doğdu. Vermeer’in yaşamı hakkında bilinenler azdır. 31 Ekim 1632 tarihinde Neue Kerk kasabasında Flaman Reform Kilisesi tarafından vaftiz edilmişti.
Babası Reynier Jansz da Delft şehrinde doğmuştu ve ipek dokumacılığı sektöründe çalışıyordu. Ancak 1641’de “Mechelen” otelini alarak işletmeye başlamıştı. Ayrıca mesleğinden bambaşka sektördeki sanat tüccarlığı işini de yürütüyordu.
Vermeer 1647’de adı tespit edilemeyen bir ressamın yanında çırak olarak çalışmaya başladı. Araştırmacılar bu ressamın Hendrickvan der Burgh veya tarihi ve dini resimleriyle ünlü Leonaert Bramer olabileceğini düşünmüşlerdir. Rembrandt’ın öğrencilerinden olan Carel Fabritius’un Vermeer’in resim sanatını öğrendiği kişi olduğu da söylenegelmiştir. Vermeer’in çalışmaları, modellerini resimlemek için İtalyan resminde kullanılan ışık-gölge tekniğinden yararlanan Caravaggio takipçilerinin resimlerini anımsattığı iddia edilmiştir.
Vermeer, 1653’de St. Luke Esnaf Loncası tarafından Delft’in usta ressamı olarak ilan edildi. Aynı yıl zengin bir Katolik aileden gelen Catharina Bolnes ile evlendi. Catharina'nın annesi Maria Thins bu birlikteliği onaylamamış ama evliliği engelleyememişti. Evlilik sonrası Vermeer, Catharina ve Maria Thins aynı evde yaşamaya başlamışlardı. Vermeer ve Catharina’nın on beş çocuğundan on biri hayatta kalabilmişti. 1655’te babasının ölümünün ardından Vermeer, Mechelen’deki otelin başına geçmişti. Aynı zamanda babasının resim galerisini işletmeye de devam etmiştir.
Vermeer’in erken dönem çalışmaları, dönemin diğer ressamlarınki gibi büyük ebatlı dini resimlerdi. Bilinen ilk eserlerinden “Martha ve Meryem’in Evinde İsa” (1654-1656 dolayları) ile İncil’den aldığı bir sahneyi işlemişti. İkinci dini konulu çalışması 1655 tarihli “Saint Praxidis” ile Katolik bir azizi resimlemişti. Bu resim, sonraki resimlerine göre ışık kullanımı olarak oldukça karanlık bir kompozisyondu. Mitolojik konulu tek resmi olan “Diana ve Arkadaşları” (1653-1654 dolayları) da bu dönem resimlerindendi. Yine aynı dönem çalışmalardan “Kadın Taciri” (1656) ise Vermeer tarafından imzalanmış iki resimden ilki olma özelliğini taşıyordu. 1657’de “Uyuyan Genç Kız” tablosu ile ilk tür resmini yapmış ve kendi tarzına bu çalışma ile yakınlaşmaya başlamıştı. “Açık Pencere Önünde Mektup Okuyan Kız” özgün eserlerinin başlangıcı oldu. Vermeer’in karakteristik haline gelecek ışık kullanımı ilk defa bu resimde görünmüştü. Bu dönemde Delft’te yaşayan zenginlerden biri olan Pietervan Ruijven, Vermeer'in meseni oldu. Vermeer eserlerine alıcı bulmakta zorlanmamış ve şehir dışında da zengin müşterileri olmuştur.
1650'li yıllarda, Delft Resim Okulu, önemli isimleri mezun etmişti. Ancak Delft okulunda Vermeer'in ayrı bir yeri vardı. Okul, perspektif çalışmalarına ayrıca önem veriyordu, atölyelerde bina ve özellikle iç mekan çalışmalar yapılıyordu. Vermeer ve arkadaşları doğru bir kompozisyon oluşturmak için fotoğraf makinelerinin atası olan “camara obscura” yani “karanlık oda” kullanıyorlardı. Karanlık oda, ışık alacak tek bir deliği olan fotoğraf makinesinin gelişmemiş biçimiyle basit bir kutuydu. Bir tüp ve dışbükey bir lens aracılığıyla dışarıdaki nesne duvar ya da tuval benzeri bir yüzeye yansıtılıyordu. Bu yöntemle oran ve perspektifi doğru biçimde resimlenebiliyor ve fotoğrafik bir perspektif elde ediliyordu.
1660’da Vermeer tarzını iyiden iyiye geliştirmiş ve yoğun detaya sahip resimler üretmeye başlamıştı. Bu dönemde renk paleti değişmiş, tamamen ışıklı bir hal almıştı. Vermeer, tüm bu etkileri fırça darbelerini gizleyerek ortaya çıkarmış ve resmi fotoğrafik bir kalite ile sunmuştu. Vermeer’in fotoğrafik bakış açısına en iyi örnek “Delft Manzarası” (1660-1661 dolayları) çalışmasıydı. Bu “Küçük Sokak” (1657-1658 dolayları)’dan sonra ikinci manzara çalışmasıydı. Vermeer’in bilinen bu iki önemli dış mekan çalışması dışındaki tabloları, ışıklı ev içleriydi.
Detaylı iç mekan resimleri, Vermeer’in hiç vazgeçmediği gözde konusu olmuştu. İlhamını hayatın günlük olaylarından almıştı. Pencere önünde mektup okuyan, masa başında mektup yazan, küçük klavseni ile konser veren, lavta çalan, dikiş diken, boynuna kolye takan, pencereden bakan veya günlük bir işle uğraşan kadınlar Vermeer’in konuları olmuştu. Bazı resimlerine genellikle hizmetçi olan ikinci bir kadını da dahil etmiştir. Erkek figürleri ender olarak sahneye almıştı. Figürler genelde izleyiciye göre soldaki pencerenin yanında bulunuyordu.
Vermeer’in en önemli özelliklerinden biri ışığı kullanma biçimiydi. Resimlerinde ışığın kaynağı pencereydi ve ışık hep soldan verilirdi. Pencereden gelen ışık, bazı nesneleri ya da figürleri tamamen sararken, bazılarında damlacıklar olarak yansırdı. Tabloların hemen hepsinde bir harita vardı. Resimlerindeki bir diğer temel öğe de tablonun içinde tablo yer almasıydı. Dikkat çeken diğer bir öğe de, ön planda dağınık formdaki örtü veya halıydı. Örtünün kıvrımları, gölgeyi yansıtma ve ışığı yaratma olanağı sağladığından Vermeer’in resimlerinde tablo yüzeyinin büyük bir bölümünü kaplardı. Her resmini neredeyse bilimsel bir titizlikle perspektife oturtan Vermeer’in en çok tercih ettiği pigmentlerden biri lapis taşından elde edilen maviydi. Bu renk her tablosunda yoğunlukla görülüyor ve tüm gölgelerin temel rengini oluşturuyordu. Buna karşın siyah rengi kullanmamış, onun yerine kahverengi ve mavi karışımı bir rengi tercih etmişti.
Bir iç mekan ressamı olan Vermeer’in ün kazanması 1660'lı yıllara dayanıyordu. 1662 ve 1670 yıllarında Delft Ressamlar Loncasına başkanlık yapmıştı. Ancak bu dönemde, Delftli ressamların onun resimlerine hayran olmalarına karşın resimlerini satmada sorun yaşıyordu. Delft şehrinde önemli bir isim olmuş ama yaşadığı dönem boyunca ünü şehrinin dışına çıkamamıştı. Ayrıca resim alım satımı işinde çalışıyor olmasına rağmen, yeterince para kazanamıyordu. Geçim sıkıntısı borçlanmasına sebep oluyordu. 1672'de patlak veren Fransa-Hollanda savaşı, ülkenin siyasi istikrarı ve ekonomik refahı birden sona ermesine ve sanat piyasasının çökmesine neden olmuştu. Tüm sanatçılar zor bir döneme girmişlerdi. Aynı yıl içinde galerisini de kapatmak zorunda kalan Vermeer için lüks içinde geçen yıllar bitmiş; borçlarla geçecek sefil bir yaşam başlamıştı.
Vermeer 1675’te Delft’te 43 yaşında gırtlağına kadar borca batmış durumda hayatını kaybetti. Yaşadığı dönemde az tanınmış yerel bir ressam olmasına karşın günümüzde dünyaca tanınan büyük ressamlardan biri oldu. Ölümünün ardından iki yüzyıl boyunca unutuluşa terk edilen Vermeer’i 1866’da Fransız eleştirmen Thoré-Bürger su yüzüne çıkarmıştı. Bu tarihten itibaren resim sanatının en büyük ustaları arasında hep sayıldı.
Yararlanılan Kaynaklar;
Yetkin, S.K., (2007). Büyük Ressamlar, Birinci Baskı, Palme Yayıncılık, Ankara.
Lunday, E., (2013). Büyük Sanatçıların Gizli Hayatları, Beşinci Baskı, Domingo Yayınevi, İstanbul.
Gombrich, E.H., (2002). Sanatın Öyküsü, Üçüncü Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Farthing, S., (2014). Sanatın Tüm Öyküsü, İkinci Baskı, Hayalperest Yayınevi, İstanbul.
Turani, A., (2010). Dünya Sanat Tarihi, On Dördüncü Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Akbulut, D., (2011). Resim Neyi Anlatır, Birinci Baskı, Etik Yayınları, İstanbul.
-----------., (2006). Vermeer, İkinci Baskı, Boyut Yayın Grubu, İstanbul.